FAO’nun “Sağlıklı Şehirler İçin Sağlıklı Topraklar” temasına paralel olarak, 5 Aralık Dünya Toprak Günü’nde toprak sağlığının sadece kırsal alanlar için değil, şehirlerin sürdürülebilirliği için de kritik olduğu vurgulandı. Uzmanlar, toprağın gıda güvenliğini desteklemekle kalmayıp iklim direncini güçlendirdiğine, yaşam kalitesini yükselttiğine ve ekonomik bağımsızlığı güçlendirdiğine dikkat çekiyor.
Birleşmiş Milletler destekli raporlar Türkiye’de topraklarının %88’inin çölleşme riski altında olduğunu gösteriyor. 2030 sonrası dönemde kuraklık sorunlarında artış öngörülüyor; 2100’e kadar ise batı ve güney bölgelerde sıcaklıkların yaklaşık 4–5 derece yükselebileceği ifade ediliyor. Her 2 derecelik artışın suya erişimi yaklaşık %15 azaltabileceği belirtiliyor; bu durum tarımsal üretim maliyetlerinde ve gıda fiyatlarında zincirleme riskleri tetikliyor.
Toprak ile su arasındaki karşılıklı korunma zorunluluğu denildiğinde, Dünya gıdasının yaklaşık %95’inin toprak üzerinden üretildiği hatırlanıyor. Türkiye’de tarım arazilerinin %59’u ve meraların %64’ü erozyon tehdidi altında; bu da toprağın ve suyun birlikte korunmasını elzem kılıyor. 2013-2025 döneminde Türkiye’nin 25 havzasından 20’sinde su miktarının azaldığı gösterilirken, toprakla suyun entegrasyonu hayati önem taşıyor.
Güçlü bir gıda güvenliği için akıllı tarım konusunda Reis Gıda Yönetim Kurulu Üyesi Işılay Reis Yorgun, gıda güvenliğinin toplumun ortak sorumluluğu olduğuna vurgu yapıyor ve yerli tohum, su verimliliği ile akıllı tarım uygulamalarının yaygınlaştırılmasının gerekliliğini vurguluyor. Uzmanlar, toprağı korumanın geleceği korumakla eşdeğer olduğu görüşünde birleşiyor.


































































































