Güvenli bir maliye perspektifi kapsamında sigorta sektörü, 2025 yılında yüksek faizin getirdiği reel getirilerle güçlenirken, prim üretiminde kaydadeğer bir artış kaydedildi. Kasım sonu verilerine göre toplam prim üretimi 1 trilyon liranın üzerinde gerçekleşti; bu ivme 2025 için yaklaşık %40 civarında bir prim büyümesini işaret ediyor. Enflasyonun da yaklaşık %30 civarında kapandığını varsayarsak, bu sektörün enflasyonun üzerinde bir büyüme yakaladığı bir yıl olarak değerlendiriliyor.
Gülen, makroekonomik göstergeleri yöneten politikaların parçası olarak yüksek politika faizi ve reel getiri ile 2025’i değerlendirdi. Sigorta sektörü, elde ettiği mali gelirleri TL varlıklara yönlendirerek önemli bir finansal katma değer sağlıyor; bu durum sektördeki karlılığı olumlu etkiliyor. Henüz yıl sonu kar rakamları netleşmemiş olsa da üçüncü çeyrek sonuçları, hayat dışı ve hayat emeklilik sektöründe sermaye getirilerinin %40’ın üzerinde olduğunu gösteriyor.
Depremler sonrası reasürans piyasasında fiyatlar gevşese de kapasiteler bolluğa kavuştu. Bu gelişme, sektörde mali getirilerin ürünlerin fiyatlarına yansımasına yol açtı. 2030’da sigorta sektörünün GSYH içindeki payının %5’e ulaşması hedefi doğrultusunda çalışmalar sürüyor. Uğur Gülen, hayat dışı ve hayat emeklilik sektörlerinin yıl sonunda 30 milyar dolar prim üretimini yakalayacağını öngörüyor; bu da sigorta penetrasyonunun %2,5’e yükselmesi anlamına geliyor. Ancak hedefler büyüdükçe, GSYH’nin %2,5’lik payını yeterli görmüyorsunuz; bunu %5’e çıkarmak istiyoruz derken, 2030 vizyonunun ana eksenini ortaya koyuyor.
Türkiye İstatistik Kurumu verilerine göre geçen yılın sonu itibarıyla sağlık harcamaları yaklaşık 2,4 trilyon liralık bir büyüklüğe ulaştı. Bu harcamaların %80’i kamu, %17’si vatandaşlar tarafından karşılanırken, özel sağlık sigortaları ve munzam sandıklar %3 paya sahipti. Gülen, özel sağlık sigortacılığının payını büyütmenin ülke için potansiyel faydalarına dikkat çekiyor: 3’ten 6’ya yükselen pay, sağlık hizmetlerinde özel aktörlerin büyümesini tetikleyebilir. Böyle bir artış, kamu harcamalarının azalmasıyla sonuçlanır ve bu da bütçeye olumlu yansır. Örneğin, özel sağlık sigortacılığındaki her %1’lik artışın kamu bütçesinden yaklaşık 1 milyar dolarlık tasarruf gerektireceğini öne sürüyor. Bu durum, kamu harcamalarının azaltılması ve enflasyon baskılarının hafifletilmesi açısından da önemli bir araç olarak değerlendiriliyor.
Olası Marmara depremine ilişkin bir senaryo üzerinden konuşulurken, Türkiye ekonomisinin daha az zarar görmesi için sigorta sektörünün büyütülmesi, DASK’ın %100 penetrasyonu ve Zorunlu Afet Sigortası’nın yürürlüğe girmesi gerektiği vurgulanıyor. Gülen, söz konusu depremde yaklaşık 350-400 milyar dolarlık bir ekonomik kayıp öngörüyor ve sigorta kapsamının bu farkı kapatmada kritik bir rol oynayacağını ifade ediyor. Mevcut durumda sigortalanmış kayıp, toplam kaybın sadece dörtte biri seviyesinde. Bu yüzden sigorta penetrasyonunun artırılması, makroekonomik dayanıklılığı güçlendirecek bir temel olarak gösteriliyor.
TES, Türkiye için hayati öneme sahip bir ürün vizyonu ile BES’in mevcut katılımcı sayısı yaklaşık 17-18 milyon ve fon büyüklüğü 2 trilyon lira üzerinde seyrediyor. Devlet katkısının %30 olduğu BES’in bu teşviki sürdürmesi ve hatta artırılması talebi güçlü bir beklenti olarak öne çıkıyor. TES’in de orta vadeli planlar içinde olmasıyla, işveren, işçi ve devlet katkılarının birleştiği zorunlu bir ikinci basamak emeklilik sistemi için adımlar atılıyor. Böyle bir yapı, bugün ekonomiye aktarılan fonların büyümesini hızlandıracak ve gelecek dönemde emeklilik döneminde daha güvenli ve varlıklı bir taban oluşturacaktır.


































































































