Birçok yeni teknolojinin başlangıç aşaması heyecan yaratır; 5G için de bu durum geçerlidir. Ancak başlangıçta elde edilmesi beklenen hızlı internet ve kapsama, operatör gelirleri ile kullanıcı deneyimlerinde beklenen sıçramayı her zaman sağlamamıştır. 5G’nin getirdiği yenilikler, aslında yalnızca hız artışı sunmaktan öteye geçmeyince, ekonomik ve endüstriyel dönüşüm hedefi hâlâ tam anlamıyla gerçekleşememiş durumda kalıyor.
GSM operatörleri için abonelik başına düşen maliyetler ve lisans yatırımları nedeniyle tüketici faturalarına yansıyan yükler dikkat çekiyor. 5G’nin en belirgin avantajları arasında daha yüksek indirme hızları, kesintisiz bağlantı ve düşük gecikme süresi bulunuyor; ayrıca fiber benzeri hızların kablosuz olarak ulaşılması, bazı bölgelerde önemli bir fark yaratıyor. Bununla birlikte, 5G’nin operatörlere sanal ağlar kurma imkanı sunması, teknolojinin sınırlarını netleştirmek adına hâlâ belirsizlikler barındırıyor.
Yüksek frekanslı mmWave bantlarının sınırlı kapsama alanı nedeniyle daha fazla baz istasyonu kurulması gerekliliği, 4G ile karşılaştırıldığında önemli bir altyapı gereksinimi doğuruyor. Stadyumlar gibi kalabalık alanlarda bu teknolojinin yaratıcı çözümler sunduğu örnekler mevcut; fakat tüketicilere sunulan deneyim, yalnızca hız odaklı bir yaklaşım olarak kalınca ARPU üzerinde beklenen etki pek görülmüyor. 4G’de mümkün olmayan ama 5G ile olanaklı hale gelen yeni uygulamaların eksikliği, en büyük handikap olarak öne çıkıyor.
Türkiye, BTK’nın 5G ihalesiyle bu hizmeti 2026’da faaliyete geçirme planını açıklasa da benzer sorunlar ülkeyi bekliyor. Yüksek lisans bedelleri ile birlikte 5G yatırımları tüketici faturalarına doğrudan yansıyabilir; bu da son kullanıcı için ikinci bir yük anlamına geliyor. 5G’ye geçildiğinde veri tüketimindeki artış, ek maliyet yükünü artırabilir ve bazı sektörlerde endüstriyel dönüşüm hedeflerinin karşılanması için gerekli ekosistemin sağlanması gerekecektir.
Endüstri tarafında 5G’nin potansiyel faydaları tartışmaya açıktır: akıllı fabrikalar, otonom araçlar ve uzaktan uygulamalar gibi konular gündemde olsa da, pratikte bu uygulamaların geniş ölçekte yaygınlaşması sürüyor. Pilot projeler başarılı olsa da yaygın adaptasyon süreci yavaş ilerliyor ve bu da maliyetlerin tüketiciye yüklenmesi konusunda baskıyı artırıyor.
Global olarak 5G trafiğinin büyük bir kısmı bireysel kullanıcılar üzerinden geliyor; bu durum, 5G’nin ekonomik dönüşümü beklenen hızda tetikleyemediğini gösteriyor. Türkiye’de ise sektörün dağınıklığı, lisanslama süreçleri ve altyapı yatırımlarında belirsizlikler yaratıyor. 2G-4.5G lisanslarının yenilenmesiyle operasyonel endişeler bir ölçüde giderilse de, ortak baz istasyonu kullanımı konusunda somut bir yol haritası henüz netleşmedi. Fiber altyapının lisanslı adresi Türk Telekom olsa da, diğer aktörlerin de altyapı döşeyebilmesi rekabet ve maliyet dengelerini karmaşık hale getiriyor.
Ülke olarak mevcut durumda yaklaşık 85 bin olan baz istasyonu sayısının 5G ile en az 2-3 kat artırılması öngörülüyor. Bu artış, yurt dışı kaynaklı malzeme akışını da önemli ölçüde artıracak. Milli fikir ve teknoloji açısından ise yazılım temelli çözümlerin daha fazla üretim potansiyeli taşıdığı yönünde işaretler söz konusu. 4.5G’deki yerli üretim hedefleri yüzde 30-45 olarak belirlenmişken, 5G için bu çıta yükseldi ve yüzde 60’a çıkarılarak en az yüzde 30’unun milli ürünlerden karşılanması hedefleniyor. Ancak yabancı rekabet karşısında bu yaklaşımın başarı oranı zamanla netleşecek.
Sonuç olarak, 5G bir kez daha yalnızca hızlı internet sunumundan ibaret değildir; dijitalleşmenin maliyet testi olarak görülmelidir. Türkiye’nin bu sınavı, yerli üretim kapasitesi ve akıllı yatırım stratejileriyle başarıya çevirmesi bekleniyor. 5G’nin yaygınlaşması, tüketici ve endüstri arasındaki dengeyi sağlarken, altyapı ve regülasyon alanında da büyük ölçüde damıtılmış bir ilerleme gerektiriyor.

































































































